top of page

Bölge Adliye Mahkemesi Tarafından Verilebilecek Kararlar

 

Av. Ahmet SEYHAN[1]

GİRİŞ


İlk derece mahkemesi kararlarının da uygulamada bazı eksiklikler barındırabileceği zira, hakimlerin de her insan gibi yanılgıya düşebilmelerinin mümkün olduğu bilinmektedir. Hukuka aykırı olarak verilmiş veya herhangi bir sebeple sehven toplanılmayan delillerle verilen bir mahkeme kararı vatandaşların adalete olan güvenini sarsacak ve adil yargılanma hakkının gerçekleşmesi önünde bir engel oluşturacağından adaletin tesisi de mümkün olamayacaktır.[2] Bunun dışında ayrıca taraflar da kendileri hakkında verilen bir mahkeme kararının yeniden incelenmesi ve denetlenmesi arzusunu taşıyabilirler. Tam bu noktada devreye kanun yolu kurumu girmektedir. Kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi ve bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlaline yol açılmaması adına kararların denetiminin yapıldığı kurum kanun yoludur.[3] 


Çalışmamızda medeni usul hukukunda istinaf incelemesi neticesinde bölge adliye mahkemesi tarafından verilebilecek kararlar incelenecek olduğundan istinaf incelemesine ilişkin ayrıntılara yer verilmemiştir. Bu kapsamda öncelikle olağan kanun yolu olan istinaf incelemesine kısaca değinilmiş ve akabinde istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemeleri tarafından usul ve esasa yönelik verilebilecek kararlar incelenmiştir. Çalışmamızda ayrıca istinaf mahkemeleri yerine kanunda adı geçen hali ile bölge adliye mahkemesi kavramı bilinçli olarak kullanılmıştır.


      I.        Genel Olarak


A.    Dar ve Geniş Kanun Yolu Kavramları


Kanun yolları çeşitli nitelikler yönünden ayrıma tabi tutularak değerlendirilmektedir. İlk ayrım dar ve geniş kanun yoludur.[4] Geniş anlamda kanun yolu, kararların yeniden incelenmesi suretiyle karardaki hata veya noksanlıkların gideriminin sağlanmasıdır. Dar anlamda değerlendirildiğinde erteleyici ve aktarıcı olmak üzere iki önemli niteliği bulunduğundan bahsedilmektedir. Erteleyici niteliği kendisini, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesin nitelik kazanmasını geciktirmesinde göstermekte, kanun yolunun aktarıcılık niteliği ise mahkeme kararının başkaca bir yargılama merciini oluşturan mahkeme tarafından incelenmesinde bulmaktadır.[5] Kanun yoluna başvuru sonucunda yapılacak tetkikte ise iki farklı yöntemden birinin uygulanabileceği belirtilmektedir. Bunlardan ilki temyiz yolu için geçerli olup üst mahkeme, ilk derece mahkemesi kararını yalnızca bozmakta iken ikinci yöntem ise istinaf aşamasında gündeme gelebilmekte, üst mahkemece ilk derece mahkemesi kararının hukuka aykırı bulunması durumunda yargılama yeniden yapılabilmekte ve bunun sonucunda yeni bir karara hüküm kurulabilmektedir.[6] Kanun yolları açısından yapılabilecek bir diğer ayrım ise mahkeme kararının şekli anlamda kesin niteliğini haiz olup olmaması bakımından olup kararın kesinleşmesine dek başvurulan kanun yolu olağan olarak adlandırılmakta; kesinleşmeden sonra başvurulan kanun yolu ise olağanüstü olarak isimlendirilmektedir.[7] Bu açıklamalara göre medeni usul hukukunda istinaf ve temyiz olağan ve dar anlamda kanun yolu olarak incelenebilecektir.


B.    Kanun Yolu İlkeleri ve İstinaf Yolunun Sınırları


Kanun yolu aşamasına hâkim olan ilkelere de kısaca değinmek gerekecektir. Tasarruf ilkesi uyarınca kanun yolunda yapılacak inceleme ancak taraflardan birinin başvurusu üzerine yapılabilecektir. Ayrıca bu aşamada yapılacak inceleme kanun yoluna başvuran taraf lehine ve ileri sürdüğü hukuki gerekçeler ile sınırlı olarak yapılabilecek olup işbu durum aleyhe bozma yasağı veya aleyhe değiştirme yasağı olarak nitelendirilmektedir.[8]


Kanun yolu başvurusuna konu edilebilecek kararlar kural itibariyle mahkemelerin dosyanın esasına veya usule ilişkin nihai nitelikteki kararlarıdır. Ayrıca istinaf yoluna başvurulabilen kararlar Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341. Maddesinde sayılmıştır. Buna göre her ne kadar ara kararlara ilişkin kanun yoluna başvurulamayacağı kural olarak söylenebilecekse de işbu kuralın istisnasını geçici bir hukuki koruma sağlayan ihtiyati haciz ile ihtiyati tedbir kararları oluşturmaktadır. Bu kararlar yönünden yalnızca istinaf yoluna başvurulabilecektir.[9] Ayrıca nihai kararların miktarı yönünden de ayrım yapılmaktadır. 6763 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen Ek Madde 1 uyarınca her takvim yılı başından itibaren yeniden değerleme oranı uygulanarak istinaf sınırı belirlenecektir. 25.11.2023 tarihli Resmî Gazete’de 2023 yılı için Hazine ve Maliye Bakanlığınca yeniden değerleme oranının %58,46 olarak açıklanması ile birlikte 2024 yılı için istinaf parasal sınırı 28.250,00-TL olarak belirlenmiş olup değeri işbu miktarın üzerinde kalan dava konusu için istinaf yoluna başvurulabilecektir.


    II.          İstinaf Kararlarının Ayırt Edici Özellikleri


A.    Temyiz İncelemesinden Farkı


İlk derece yargılamasının amacı taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü olup somut olaya ve uygulanan madde hükmüne uygun şekilde çeşitli kararlar verilebilmektedir. Temyiz incelemesi yapan Yargıtay ise kural olarak sadece kendisinin önüne gelen kararın hukuki denetimini yapmaktadır.[10] Nitekim Yargıtay tarafından ilk derece mahkemesi kararının hukuki denetimi neticesinde bozma ve onama kararı verilmekte olup bozma kararı neticesinde dosya yeniden ilk derece mahkemesine gönderilerek maddi vakıa üzerinde hüküm kural olarak yine ilk derece mahkemesi tarafından verilmektedir. 20.07.2016 tarihi itibariyle ilk derece mahkemeleri ile temyiz yargılaması arasında hem maddi hem de hukuki denetim yapabilen istinaf incelemesi getirilmiştir.[11] Bu hali mevcut durumda HMK md. 341 hükmü kapsamında belirtilen durumlarda doğrudan temyize başvurulamamaktadır.


Bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararında tespit ettiği hukuka aykırılıkları gidermesi, dosyanın esasına yönelik yeniden hüküm tesis edebilmesi hususları maddi ve hukuki denetim içerdiğinden sadece hukuki inceleme ile sınırlı olan temyiz incelemesinden ayrılmaktadır.[12] Bir başka anlatımla bölge adliye mahkemeleri tarafından yapılan istinaf incelemesinde hem ilk derece mahkemesinin kararının denetlenmesi, hem de kararın kaldırılarak yeniden hüküm tesis edilmesi işlevi birlikte bulunmaktadır.[13] Bu duruma HMK md. 373/4-5 hükmü istisna oluşturmaktadır. İlgili hükümlere göre bölge adliye mahkemesi tarafından istinaf başvurusunun esastan reddi kararına karşı temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay tarafından bozma kararı verilirse ilk derece mahkemesi tarafından verilebilecek bozma kararına uyma veya direnme kararlarına karşı doğrudan temyiz yoluna başvurulabilir.[14]


B.    İlk Derece Mahkemesi Kararlarından Farkı 


İstinaf incelemesi ile her ne kadar yeniden hüküm tesisinden bahsedilse de istinaf aşamasının da ilk derece yargılaması aşamasından ayrı tutulması gerekir. Nitekim bu hususta ilk derece mahkemesinde sunulmayan karşı dava, ıslah gibi usul hukuku ile ilgili taleplerin sunulması HMK md. 357 kapsamında engellenmektedir. Bölge adliye mahkemeleri tarafından bu noktada yapılan işlevin bir inceleme olduğu kanun koyucu tarafından bilinçli şekilde yazılmış olup ilk derece mahkemesi yargılamasında kullanılan terimler de kullanılmamıştır.[15] Öyle ki istinaf incelemesinde karşı tarafın muvafakati bulunsa dahi yeni delil ve iddia ileri sürülememekte ve bu durum bölge adliye mahkemesi tarafından resen dikkate alınmaktadır.[16]


Ek olarak istinaf incelemesinde HMK md. 26’da belirtilen taleple bağlılık ilkesi doğrultusunda istinaf talepleri ile sınırlı karar verilmelidir. Nitekim HMK md. 342 ve 355 hükümleri kapsamında da istinaf incelemesinin kural olarak istinaf dilekçesi ile sınırlı yapılacağı belirtilmektedir. Bu durumun bir istisnasını HMK md. 355/1-2.cümle’de belirtilen kamu düzeni incelemesi diğer istisnasını ise taraflardan sadece birinin istinafa başvurması halinde başvuran taraf aleyhine karar verme yasağıdır.[17] Kamu düzenine ilişkin aykırılıklar bölge adliye mahkemesi tarafından resen dikkate alınarak karara bağlanır.


 III.          Bölge Adliye Mahkemesi Tarafından Verilebilecek Kararlar


Kanunda bölge adliye mahkemesinin istinaf incelemesi neticesinde verebileceği kararlar açıkça gösterilmemiş ise de hangi tür kararların verilebileceği farklı hükümlerden bu kararlar anlaşılmaktadır.[18] En geniş anlamıyla bölge adliye mahkemeleri tarafından istinaf başvurusunun esastan reddi ile istinaf başvurusunun kabulü ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak yeni hüküm tesis edilmesi veya hükmün düzeltilmesi kararları verilebilmektedir. İlk derece mahkemesi tarafından uyuşmazlıkta davacı taraf haklı bulunmazsa davanın reddine karar verilirken HMK md. 353 kapsamında istinaf başvurusunda bulunan taraf haklı bulunmazsa istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmektedir. Diğer açıdan ise ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olması ya da hükmün esasını etkilemeyecek derece dahi bir hatanın düzeltilmesi için bölge adliye mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda bölge adliye mahkemesi tarafından istinaf başvurusun kısmen veya tamamen kabulüne karar verilmektedir. Bölge adliye mahkemesi tarafından verilen kararda ilk derece mahkemesi tarafından verilen hüküm ya da hükümlerden korunan kısımlar varsa bu durumun da istinaf incelemesi gerekçeli kararında belirtilmesi gerekmektedir.[19]


Bölge adliye mahkemesi tarafından istinaf incelemesi aşamasında usule veya esasa ilişkin nihai ve ara kararlar verilebilir. Örneğin ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olmasından kaynaklı verilen istinaf başvurusunun reddi kararı HMK md. 361/1’e uygun bir nihai karar iken ön inceleme neticesinde eksiklik tespit edilmemesini müteakip esasın incelenmeye geçilmesine ilişkin verilen karar ara karardır.[20]


HMK md. 345 hükmünde istinaf başvurusunun süresinin iki hafta olduğu düzenlenmiştir. Buna göre işbu süre içerisinde başvuru yapılmaması halinde yukarıda anılan hususlar çerçevesinde başvurunun reddine karar verilecektir. İlk derece mahkemesi tarafından istinafa başvuran tarafından bu başvuruyu süresinde yapıp yapmadığı resen denetlenecek, bu denetimde başvurunun süresinde yapılmadığı gözden kaçmış ise de bu durum istinaf incelemesinde de resen dikkate alınacak[21] ve bölge adliye mahkemesi tarafından usule ilişkin nihai kararla istinaf dilekçesinin reddine karar verilecektir.[22]


HMK’nın 351. maddesinde istinaf başvurusunun kötü niyetli bir şekilde yapıldığının anlaşılması durumu düzenlenmiştir. Öğretide söz konusu hüküm ile hak arama hürriyetinin medeni usul hukukuna hâkim ilkelerden olan dürüstlük kuralı ile sınırlandırıldığı değerlendirilmektedir.[23] İstinaf başvurusunun kötü niyetli olarak yapılması durumunda anılan Kanunun 329. maddesinde öngörülen disiplin para cezasının uygulanabileceği ve ayrıca başvurusunu kötü niyetli olarak yapan tarafın, yargılama giderleri dışında vekalet ücretinin ödenmesine mahkûm edilebileceği öngörülmüştür.


Kanun maddesinde diğer dava şartlarına aykırılık olarak bahsedilen durumdan, HMK m. 114’te sayılan dava şartlarının anlaşılması gerektiği belirtilmekte ise de bölge adliye mahkemesince bu yönde bir aykırılığın saptanması halinde usulden ret kararı verilebilmesi gerekliliğine karşılık olarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilerek yerel mahkemece, istinaf ilamının da kesin nitelik taşıması nedeniyle ret kararı verileceği, ancak belirsiz alacak davası olarak açılan bir davanın belirsiz alacak davası şartlarını taşımaması durumunda davanın hukuki menfaat yokluğu sebebi ile reddi yerine talebin belirli hale getirilmesi için süre verilmesi gerekmesi de dahil olmak üzere uygulamada pek çok sorunu da gündeme getirebileceği değerlendirilmektedir.[24]


İstinafa başvuran tarafından istinaf dilekçesinde istinaf sebeplerini veya gerekçesini belirtmemiş olması halinde bölge adliye mahkemesi tarafından doğrudan istinaf talebinin reddine hüküm kurulmamalı, istinaf iradesi dikkate alınarak HMK md. 355 kapsamında sadece kamu düzenine ilişkin inceleme yapılarak karar verilmelidir.[25]


HMK md. 307 ile 315 kapsamında yapılan düzenlemeler ile davaya son veren taraf işlemleri belirtilmiştir. Bu doğrultuda istinaf incelemesi sırasında taraflardan biri veya tamamı tarafından bu hükümlerde belirtilen sulh, feragat, kabul gibi talepte bulunursa bölge adliye mahkemesinin ne yönde karar vermesi gerektiği HMK’da açıkça düzenlenmemiştir.[26] Öğretide bu hususta haklı olarak kanunda aksine bir düzenleme bulunmamasından kaynaklı bölge adliye mahkemesinin bu durumlarda ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak davaya son veren taraf işlemlerine uygun şekilde hüküm kurması, bir başka anlatımla HMK md. 307-315 hükümlerinin istinaf incelemesini de kapsadığı değerlendirilmektedir.[27]


A.    Ön İnceleme


İlk derece mahkemesi tarafından HMK md. 137 kapsamında dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek, uyuşmazlığı tespit edebilmek için ön inceleme yapılmaktadır. Her ne kadar aynı kavram istinaf incelemesi için kullanılmışsa da burada ön inceleme kurumu ilk dereceden farklıdır. Bölge adliye mahkemeleri tarafından yapılan istinaf incelemesinde asıl incelemeye geçilmeden önce usul incelemesi ön inceleme aşamasında yapılmaktadır.[28] Bu aşamada bölge adliye mahkemesi uyuşmazlığın esası hakkında bir karar vermemekte, esasın görüşülmesini engelleyici bir usul eksikliğinin olup olmadığını denetlemektedir.

Bölge adliye mahkemeleri tarafından yapılan ön inceleme duruşmalarında hangi kararın verileceği kanunda net şekilde belirtilmemiş, her farklı durum için ayrı değerlendirme yapılması uygun görülmüştür.[29] Buna rağmen istinaf ön incelemesinde somut vakıa hakkında maddi denetim değil, usule ilişkin eksiklikler incelenmektedir. Ayrıca ön inceleme sonucu verilen istinaf ilamının temyiz yargı yolu açık olarak verilip verilmeyeceği de kanunda açıklanmasa da Anayasa md. 36 ve HMK md. 27 kapsamında güvence altına alınan hukuki dinlenilme hakkı uyarınca bu kararların temyize açık olması gerekmektedir.[30]


1.     Usule İlişkin Eksikliklerin Denetimi


Bölge adliye mahkemesince dosya üzerinden yapılacak ön incelemede uygulanacak usul ve esaslar HMK’nın 352. maddesinde düzenlenmiştir. Yapılacak ön incelemede ilk olarak incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olduğunun anlaşılması durumunda dosya görevli görülen bölge adliye hukuk dairesine gönderilecektir. İlgili mahkemece verilen bu karar, sadece gönderme kararından ibaret olacaktır.[31] 


HMK md. 346 hükmüne göre istinaf başvurusu yapılan kararın istinafı kabil kararlardan olup olmadığının denetimi ilk derece mahkemesi nezdinde yapılacak ve kesin nitelikte bir karara karşı istinaf yoluna başvurulması halinde ilk derece mahkemesi başvurunun reddine karar verecektir. İşbu karara karşı taraflarca istinaf yoluna başvurulabilecek ve bölge adliye mahkemesi, ret kararında hukuka aykırılık saptamaz ise HMK md. 353/1 uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verecektir. HMK md. 353/1-a uyarınca bir eksikliğin tespiti durumunda bölge adliye mahkemesinin tarafından uyuşmazlığın esasına girilmeden usule ilişkin nihai bir kararla ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak uygun olan ilk derece mahkemesine gönderilir.[32]


HMK md. 352/1-ç bendine göre yapılacak ön incelemede başvuru şartlarının yerine getirilip getirilmediği incelenecektir. Öğretide başvuran tarafın hukuki menfaati, istinaf yoluna başvuru hakkı, istinaf yoluna başvuru harç ve masrafları gibi hususların bu bent kapsamında incelenebileceği değerlendirilmektedir.[33] Anılan maddenin d bendinde ise başvuru sebepleri ile gerekçesine yer verilip verilmediği yönünden inceleme yapılacağı öngörülmüştür. Öğretide her ne kadar bu şarttan HMK md. 342’de de bahsedilmekte ise de bu konuda bir açıklık bulunmadığı değerlendirilmektedir. Bir görüşe göre başvuru sebeplerinin saymakla tükenmeyecek olması nedeniyle bu açıklığın gerekliliği savunulmakta[34]; karşıt görüşe göre ise bu konuda kanun lafzında bir doldurulması gerekli bir açıklık olduğu belirtilmektedir.[35] Ayrıca yalnızca bu bent kapsamında bir eksikliğin mevcut olması halinde istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırı bir durumun varlığı ile sınırlı olmak üzere inceleme yapılacağı belirtilmektedir.[36] HMK md. 352 kapsamında bir noksanlık bulunmayan başvurular ise incelemeye alınacaktır.


2.     Harç ve Giderlerin Ödenmemesi Halinde


492 sayılı Harçlar Kanunu kapsamında istinafa başvuru sırasında istinaf kanun yoluna başvuru harcı maktu olarak, istinaf karar harcı ise somut vakıaya göre nispi veya maktu şekilde ödenmesi gerekmektedir. Ayrıca ilk derece mahkemeleri tarafından uygulamada farklı bedeller üzerinden istinaf gider avansı da talep edilmektedir. Bu bedeller ödenmediği takdirde ilk derece mahkemesi tarafından önce başvuran tarafa bir haftalık kesin süre verilir, verilen sürede eksiklik tamamlanmadığı durumda ise istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmektedir.[37] İstinaf incelemesi için başvuran tarafın harç ve gider avansını ödememesi ve bu durumun ilk derece mahkemesi tarafından gözden kaçırılarak dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesi durumunda istinaf incelemesi neticesinde verilmesi gereken kararla ilgili öğretide tartışma mevcuttur. Bir görüşe göre[38] istinaf harç ve gider avansının ödenmemesi durumunda ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararla bölge adliye mahkemesi kararı arasında uyumsuzluk olmaması gerektiği belirtilerek bölge adliye mahkemesi tarafından da harç ve gider avansının tamamlatılması için süre verilmeli, aksi durumda istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmelidir. Bu husustaki diğer bir görüş ise[39] ilk derece mahkemesi tarafından başvurucu tarafından eksik yatırılan istinaf harç ve gider avansı için süre verilmemiş ise bu eksikliğin bölge adliye mahkemesi tarafından tamamlanması, başvuran tarafa bir haftalık kesin süre verilmesi gerekmektedir. Ancak bu görüşe göre ilk derece mahkemesi tarafından bildirim yapılmış olmasına rağmen başvuran tarafından kendisine verilen süre içerisinde ödeme yapmaması durumunda bölge adliye mahkemesi tarafından yeniden süre vermeden istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmelidir. Kanaatimizce de isabetli olarak ilk derece mahkemesinin usul işlemlerinde eksikliğinin olup olmadığı yönünde bir ayrım yapılması gerekmekte, istinaf incelemesi neticesinde harç ve gider avansının eksikliği halinde de HMK md. 344 kapsamında istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmelidir.


B.    Asıl İnceleme


İlk derece mahkemesi tarafından uyuşmazlığın esasının incelenmesi neticesinde maddi vakıanın türüne ve hukuki niteliğine göre bir karar verilmektedir. Bir başka anlatımla ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararın amacı uyuşmazlıktaki maddi vakıanın çözümüdür. İstinaf incelemesi neticesinde bölge adliye mahkemesi tarafından ise   ilk derece mahkemesi tarafından verilen hükmün değiştirilebilmesi veya düzeltilebilmesi amaçlanır.

İlk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olması halinde ve bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan ön inceleme neticesinde HMK md. 352 kapsamında incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması, verilen kararın kesin olması, başvurunun süresi içinde yapılmaması veya başvuru için şekli şartların yerine getirilmemesi veya başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi durumlarının mevcut da olmaması halinde HMK md. 353/1-b uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilir. Aksi durumda istinaf incelemesinin esasa girilerek yapılması ve hukuka aykırılıkların tespiti halinde ise bölge adliye mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararını kaldırılmasına karar vererek uyuşmazlıkla ilgili davanın kısmen kabulü, kabulü, reddi şeklinde hüküm kuracaktır.


1.     Duruşma açılmadan karar verilebilecek durumlar


Bölge adliye mahkemesi tarafından önüne gelen uyuşmazlıkla ilk yapılan istinaf usul incelemesi neticesinde herhangi bir eksiklik tespit edilmezse somut uyuşmazlığın esası yönünden istinaf incelemesi aşamasına geçilmektedir. Bu aşama öğretide istinafta yapılan tahkikat olarak da adlandırılmaktadır.[40] Her ne kadar HMK md. 360 kapsamında istinaf incelemesindeki tahkikat aşamasında aksine hüküm yoksa ilk derece yargılamasına uygulanan yargılama usulünün uygulanacağı belirtilmiş ise de istinaf incelemesine HMK’da bazı farklılıklar ve sınırlamalar getirilmiştir. Örneğin HMK md. 357 kapsamında ilk derece mahkemesi tarafından uygulanan yazılı yargılama usulünde mevcut dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçelerinin verilmesi gibi aşamalar ile aynı şekilde dilekçelerin tamamlanması akabinde yargılamada mevcut ön inceleme, tahkikat, sözlü yargılama gibi aşamaların da bulunmadığı görülmektedir. 

HMK md. 356/1 kapsamında bölge adliye mahkemesinin esasa ilişkin istinaf incelemesinde duruşma açması esas olarak kabul edilse de uygulamada duruşma açılmamasının neredeyse esas alındığı görülmektedir. Öğretide de bu husus doğru bulunmuş ve bölge adliye mahkemelerinin hem hukuki hem de maddi denetim yapmasının sonucu olarak sözlü yargılama aşamasına uygun olarak duruşma yapmasının esas olması gerektiği belirtilmiştir.[41] Duruşmalı yapılan incelemelerde de ilk derece mahkemesinden farklı olarak taraflarca dosya takip edilmediğinde dosya işlemden kaldırılmaz, HMK md. 358 kapsamında dosya üzerinden karar verilir, şayet duruşma yapılmadan karar verilemiyorsa da istinaf başvurusunun reddine hüküm kurulur. Uygulamada istinaf incelemesinde duruşma açılmaması hukuki dinlenilme hakkının ihlali anlamına gelmektedir.[42] Bölge adliye mahkemesi tarafından usule veya esasa ilişkin, istisnai olarak duruşma yapılmaksızın da karar verilebileceği HMK’da düzenlenmektedir.  Ancak HMK 353/1-b hükmünde tamamen yoruma dayalı ve bölge adliye mahkemesine neredeyse sınırsız bir takdir yetkisi bırakan “ihtiyaç duyulmadığı takdirde”, “anlaşıldığı takdirde” vb ifadeler de öğretide haklı olarak eleştirilmektedir.[43] Bu hali ile istinaf incelemesi neticesinde duruşma yapılmadan esasa ilişkin verilen kararların tam olarak tespiti mümkün değildir.

İstinaf aşamasında duruşma yapılmadan verilebilecek usule ilişkin kararlar yine HMK md. 353 hükmünde sayılmıştır. Burada dikkat çeken nokta, sayılan hallerden birinin mevcut olması halinde dosyanın esası incelenmeksizin ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan ve kesin şekilde karar verebilecek olmasıdır.


2.     Görevsizlik veya Yetkisizlik Kararına İlişkin


İlk derece mahkemesi kararının görevsizlik veya yetkisizlik nedeniyle istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına karar verilmesi durumunda bölge adliye mahkemesinin nasıl karar vermesi hususunda uygulamada birlik bulunmamaktadır. Bazı istinaf kararlarında[44] görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılması, ilgili istinaf kararında görevli veya yetkili mahkemenin belirtilmesi, HMK md. 20’ye uygun şekilde kararın kesinleşmesini müteakip taraflardan birini iki haftalık süre içerisinde talebi halinde dosyanın bölge adliye mahkemesi tarafından görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesi şeklinde usulün uygulandığı görülmektedir. Bir başka istinaf kararında ise[45] yukarıda belirtilen hususun gereksiz masrafa ve zaman kaybına sebep olacağı, böyle bir durumda ilk derece mahkemesinin kaldırılarak dosyanın görevsizlik veya yetkisizlik ile ilgili kaldırma kararı yönünden uygulanması için ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği belirtilerek kesin nitelikle karar verilmiştir.[46] Kanaatimizce HMK md. 353’te özel bir düzenleme bulunduğundan dosyanın bölge adliye mahkemesi tarafından görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesi daha uygun olacaktır.[47]


3.     Delillerin Hiç ve Eksik Toplanması veya Değerlendirilmesi


Bölge Adliye mahkemesinin istinaf incelemesinde duruşma yapmadan usule ilişkin olarak verebileceği kararlardan bir diğeri ise HMK md. 353/1-a hükmü kapsamında ilk derece mahkemesi tarafından delillerin hiçbirinin toplanmadan veya hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması belirtilmektedir. Bu haliyle ilgili hükümde yazılı olan delillerin hiç toplanmaması veya değerlendirilmemesi kısmının önemli olduğu şayet delillerin değerlendirilmesi akabinde maddi gerçeğe ilişkin olarak doğru nitelendirilen yapılmaması veya delillerin değerlendirilmesine rağmen ilk derece mahkemesi tarafından doğru değerlendirilmemiş olması bu madde kapsamında duruşma yapmadan karar verilebilecek hallerin içerisine girmemesi gerekir. Böyle bir durumda bölge adliye mahkemesi tarafından tüm deliller yeniden değerlendirilerek maddi denetim yapılmalı ve akabinde esasa ilişkin bir karar verilmelidir. Nitekim delillerin hiç veya doğru değerlendirilip değerlendirilmediği hususları da ilk derece mahkemesi tarafından yazılan gerekçeli karardan anlaşılabilmektedir.

 

SONUÇ


Çalışmamızda medeni usul hukukunda kanun yollarından istinaf incelemesinin yargı sürecindeki önemine ve bölge adliye mahkemelerinin bu inceleme sonucunda verebileceği karar türlerine odaklanılmıştır. İlk derece mahkemesi kararlarının yeniden incelenmesi olanağı sağlayan istinaf, bireylerin adil yargılanma haklarının korunması ve hukuka aykırılıkların giderilmesi açısından büyük önem taşır. Yargı hatalarının düzeltilmesi ve bireysel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmemesi amacıyla getirilen bu sistem, maddi ve hukuki denetimi bir arada sunarak temyiz incelemesinden ayrılmaktadır.

İstinaf incelemesinde, ön inceleme ve esas inceleme aşamaları bulunur. Ön inceleme aşamasında, başvurunun süresi ve diğer usul eksiklikleri incelenerek gereklilikleri sağlamayan başvurular reddedilmektedir. Bölge adliye mahkemesi, bu aşamada dosya üzerinde usule dair eksiklikleri denetler ve ön incelemenin olumlu sonuçlanması halinde esasa yönelik incelemeye geçer. Esasa ilişkin inceleme ise, ilk derece mahkemesi kararının yasaya uygunluğu ve hukuka aykırılıklarının değerlendirilmesi ile gerçekleştirilir. İstinaf incelemesinde duruşma yapılması esas olmakla birlikte, bazı hallerde kanun gereği duruşmasız inceleme yapılabilmektedir. Ancak, öğretide ve uygulamada bu duruşmasız karar verme yetkisi sınırsız bir takdir yetkisi olarak eleştirilmekte, hukuki dinlenilme hakkının ihlali olarak değerlendirilebileceği vurgulanmaktadır.

Bu çalışmada tartışmalı bir konu olarak, istinaf incelemesi sırasında usule ilişkin eksikliklerin tespit edilmesi halinde yapılması gerekenler ele alınmıştır. Uygulamada görüş birliği olmamakla birlikte, kanun koyucunun eksikliklerin tamamlanmasına olanak tanıyan bir düzenleme getirmesi isabetli olacaktır. Diğer taraftan, delillerin eksik veya hatalı değerlendirilmesi durumunda bölge adliye mahkemelerinin yapacağı incelemeye ilişkin farklı yaklaşımlar söz konusudur. Kanaatimizce, bu durumda mahkemeler delilleri yeniden değerlendirerek maddi denetim yapmalı ve buna göre esasa yönelik bir karar vermelidir. Ayrıca, duruşmasız karara olanak tanıyan düzenlemelerin sınırlarının çizilmesi, yargılamanın adil yargılanma ilkesiyle bağdaşacak şekilde yürütülmesi açısından gereklidir.

Sonuç olarak, bölge adliye mahkemelerinin istinaf incelemesi, hukuka aykırılıkları giderme ve bireylerin hak arama özgürlüklerini güvence altına alma işlevi ile hukuk sistemimizde önemli bir yere sahiptir. Ancak, istinaf incelemesi sırasında usule ilişkin sınırlamaların ve yasal düzenlemelerdeki boşlukların doldurulması, uygulamada yaşanan görüş ayrılıklarının giderilmesi açısından elzemdir.



[1] 1 Eskişehir Barosu, ahmetseyhan@seyhanpartners.com, ORCID: 0000-0002-3766-3858

[2] Pehlivan, Ali, “İstinaf Kanun Yolu ve Uygulamasının Değerlendirilmesi”, Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan, C. 21, Özel Sayı, 2019, s. 967 vd.

[3] Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 12. Bası, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2024, s. 513 vd.

[4] Pekcanıtez s. 513 vd.

[5] Pekcanıtez s. 513 vd.

[6] Pekcanıtez, s. 514 vd.

[7] Şahin, Çağatay Serdar, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Uyarınca İstinaf Yargılamasında Ön İnceleme Aşaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan, C. 21, Özel Sayı, 2019, s. 2664.

[8] Doğan, Fazlı, “Kanun Yolları Hukukunun Temel Esasları”, Küresel Bakış Çeviri Hukuk Dergisi, C. 1, S. 3, 2011, s. 36 vd.

[9] Pekcanıtez, s. 519 vd.

[10] Taşpolat Tuğsavul, Melis, “İstinaf İncelemesi Sonucunda Verilebilecek Kararlar”, TBB Dergisi, S. 134, 2018, s. 318.

[11] Bölge Adliye Mahkemeleri 5235 sayılı kanun kapsamında 2004 yılında kurulmuş olup 2016 yılında faaliyete alınmıştır. Bknz.RG, T. 07.10.2004, S. 25606.

[12] Akkaya, Tolga, Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Yetkin Yayınları, Ankara, 2009, s. 62; Memişoğlu, Özgür, “Hukuk Yargılamasında İstinafa Başvuru Usulü ve İstinafta Yeni Vakıa ve Delillere Dayanılması”, Legal Hukuk Dergisi, C. 10, S. 113, 2012, s. 78.

[13] Akkaya, s. 62; Taşpolat, s. 315.

[14] Taşpolat, s. 315.

[15]Budak, Ali Cem / Karaaslan, Varol, Medeni Usul Hukuku, 7. Bası, Filiz Yayınevi, İstanbul, 2023, s. 345.

[16] HMK md. 357 gerekçesi.

[17] Akkaya, s. 236.

[18] Taşpolat, s. 318.

[19] Taşpolat, s. 322.

[20] Akkaya, s. 315.

[21] HMK md. 352 gerekçesi.

[22] Akkaya, s. 247.

[23] CANDEMİR, M. Ünsal, “Medeni Usul Hukukunda Kanun Yollarına Kötüniyetli Başvuru”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2020, s. 83

[24] Karaaslan, Varol, “HMK m. 353/1-a Üzerine Bir İnceleme” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 22, S. 37, 2017, s. 229 vd.

[25] Meraklı Yayla, Deniz, Medeni Usul Hukuku'nda İstinaf Kanun Yolunda Yeniden Tahkikat Yapılması, Seçkin Yayınları, Ankara, 2014, s. 59.; Budak / Karaaslan, s. 344 vd.; Taşpolat, s. 328; Yargıtay 22 HD, E. 2017/30909, K. 2017/7476, T. 21.12.2017 (www.sinerjimevzuat.com, E.T. 21.10.2024).

[26] Taşpolat, s. 350.

[27] Budak / Karaaslan, s. 349; Akkaya, s. 336 vd.

[28] Taşpolat, s. 322.

[29] Meraklı Yayla, s. 59

[30] Çiftçi, Murat Özgür, Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf, 2. Bası, Adalet Yayınları, Ankara, 2016, s. 802 vd.

[31] Şahin, s. 2673 vd.

[32] Akkaya, s. 331.

[33] Şahin, s. 2680 vd.

[34] Pekcanıtez, s. 515 vd.

[35] Tanrıver, Süha “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Revizyonu Üzerine Bazı Düşünceler”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S. 99, Y. 2012, s. 32.

[36] Pekcanıtez, s. 529.

[37] Taşpolat, s. 325.

[38] Akkaya, s. 249 vd.

[39] Meraklı Yayla, s. 59; Taşpolat, s. 326.

[40] Taşpolat, s. 331.

[41] Akkaya, s. 239; Taşpolat, s. 331.

[42] Taşpolat, s. 332.

[43] Taşpolat, s. 333.

[44] Ankara BAM, 6. HD, E. 2017/1804; K. 2017/2088, T. 17.10.2017 (www.sinerjimevzuat.com, E.T. 21.10.2024).

[45] İstanbul BAM, 7. HD, E. 2017/163; K. 2017/142, T. 08.03.2017 (www.sinerjimevzuat.com, E.T. 21.10.2024).

[46] Benzer görüş Akkaya, s. 330.

[47] Taşpolat, s. 336.


KAYNAKÇA

 

Akkaya, Tolga, Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Yetkin Yayınları, Ankara, 2009.

Budak, Ali Cem / Karaaslan, Varol, Medeni Usul Hukuku, 7. Bası, Filiz Yayınevi, İstanbul, 2023.

Candemir, Mehmet Ünsal, Medeni Usul Hukukunda Kanun Yollarına Kötüniyetli Başvuru, Sümer Kitabevi, İstanbul, 2022.

Doğan, Fazlı, “Kanun Yolları Hukukunun Temel Esasları”, Küresel Bakış Çeviri Hukuk Dergisi, C. 1, S. 3, 2011, s. 21-39.

Çiftçi, Murat Özgür, Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf, 2. Bası, Adalet Yayınları, Ankara, 2016.

Karaaslan, Varol, “HMK m. 353/1-a Üzerine Bir İnceleme” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 22, S. 37, 2017, s. 219-239.

Memişoğlu, Özgür, “Hukuk Yargılamasında İstinafa Başvuru Usulü ve İstinafta Yeni Vakıa ve Delillere Dayanılması”, Legal Hukuk Dergisi, C. 10, S. 113, 2012, s. 73-122.

Meraklı Yayla, Deniz, Medeni Usul Hukuku'nda İstinaf Kanun Yolunda Yeniden Tahkikat Yapılması, Seçkin Yayınları, Ankara, 2014.

Pehlivan, Ali, “İstinaf Kanun Yolu ve Uygulamasının Değerlendirilmesi”, Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan, C. 21, Özel Sayı, 2019, s. 965-995.

Pekcanıtez, Hakan / Atalay, Oğuz / Özekes, Muhammet, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 12. Bası, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2024.

Şahin, Çağatay Serdar, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Uyarınca İstinaf Yargılamasında Ön İnceleme Aşaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan, C. 21, Özel Sayı, 2019, s. 2659-2701.

Tanrıver, Süha “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Revizyonu Üzerine Bazı Düşünceler”, TBB Dergisi, S. 99, 2012, s. 15-34.

Taşpolat Tuğsavul, Melis, “İstinaf İncelemesi Sonucunda Verilebilecek Kararlar”, TBB Dergisi, S. 134, 2018, s. 313-354.

Comments


© 2021 All rights reserved by Seyhan + Partners

bottom of page